Borca giren birisi bir gün şöyle bir şey söylemişti: ‘Borçlar üzerime yağmur gibi geliyor. Bunlarla mücadele yerine bir boksör misali, gardımı aldım, kafamı aşağı eğdim. Artık, sağdan soldan gelen yumrukları hissetmiyordum. Bir süre sonra yumruklar kesildi. Kafamı bir kaldırdım ki, hiç bir şey kalmamış. O gün battığımı anladım!...’
Bu anlatım tam da bizim sektörü özetliyor. Otobüsçü olarak şu anda bir boksör misali gardımızı aldık kafamızı aşağı eğdik, yumruklardan korunmayı bekliyoruz. Bir süre sonra kafamızı kaldırdığımızda ise iş işten geçmiş olacak... Geçmiş olsun...
Bizim milletin eliyle büyüttüğü tek ulaşım aracı, otobüs taşımacılığıdır. Bugün devlet, otobüse alternatif oluşturması için uçak ve hızlı treni destekliyor. Bunlar gelişmişliğin göstergesidir. Mutlaka da yeniliklerin desteklenmesi gerekir. Ancak trene ve uçağa verilen teşvikin çeyreği otobüsçüye verilmiş olsa, bugün bu kadar zor günler yaşamayız.
Üçüncü köprünün bir otobüsçüye maliyeti net olarak 500 TL. Fazlası var, eksiği yok. Büyük İstanbul Otogarı’ndan İzmit’e yolcu taşıyan bir otobüs düşünün ve bunun günde üç sefer yaptığını hesaplayın. Bu otobüs 1500 TL’yi yola bırakıp geliyor. Yani kâr edeceği parayı köprüye veriyor. Ya zaman kaybına ne demeli. 1,5 – 2 saate yakın (trafiğin durumuna göre) kayıp yaşıyor otobüslerimiz. Vakit nakittir sözünden yola çıkarsak, günlük bir buçuk saat, ayda 45 saat yapar, bu da 4 güne eşittir. Yani üçüncü köprü yüzünden bir ayda 4 gün çalışamıyoruz.... Motorin olmuş 6 TL.
Sektör bilet fiyatlarına zam yapamıyor. İkramlardan da kesemiyoruz. Sonuç olarak yaptığımız iş bir hizmet. Bu hizmeti de baştan beridir otobüsçü böyle veriyor. Şimdi bir den bire zam yapıp, ikramları kaldıralım desek müşteri kaybederiz. Zarara katlanmaya devam ediyoruz. Eğer hükümet, otobüsçüye destek vermezse, inanın bizim işimiz çok ama çok zor. Artık bireysel otobüsçü diye bir kavram kalmadı sektörde. Olanlar da kan ağlıyor. Öldü ölecek. Sayılı günü olan hasta gibi bekliyorlar.
Bu arada yıllardır kaleme aldığım sektör keneleri için baktık ki sektörden hiçbir ses çıkmıyor, yazmanın bir anlamı olmadığını düşündüm. Benim işim Nasreddin Hoca’nın işine döndü: “Hırsızın hiç mi suçu yok” değil mi?
Vesselam.
İrfan Kalkan
E-Mail : istozkaymak@gmail.com