Benim çocukluğumda radyo ve televizyonlarda bir bisküvi reklâmı yayınlanırdı. Belki süre olarak uzun değildi ama çok etkili idi. Eminim bu reklâm bizim kuşağın insanlarının zihnine kazınmıştır. Reklâm, bir öğretmen ve onun öğrencilerinin piyano eşliğinde seslendirdiği kısa bir şiirden oluşmuştu. Hatırladığım kadarıyla şöyle idi;
Öğretmen (Sevecen bir hanım sesi) : “Bir bilmecem var çocuklar”
Öğrenciler (Çocuk korosu ) : “Hadi Sor!, Sor! “
Öğretmen : “ Çayda kahvaltıda yenir…”
Öğrenciler : “Acaba nedir, nedir? ”
Öğretmen : “ Bisküvi denince akla… ”
Öğrenciler : “ Tamam şimdi bulduk”
Öğretmen : “Her an onun adı gelir…”
Öğrenciler : “….. ! ……! …….! (Burada Bisküvi markası söyleniyor)
Anne-babalarımız, ağabey-ablalarımız veya komşularımız bizleri bakkala (süper marketlerin olmadığı zamanlar) gönderdiğinde; elimizde kalan son kuruşlarla bilinçaltımıza yerleştirilen o bisküviden muhakkak alırdık. Tıpkı bir kuyumcunun elindeki mücevheri günlerce milim milim işler gibi bizim de genç dimağlarımıza bu bisküvi markası yavaş yavaş işlenmiş ve farkında olmadan adeta o markayı almaya manipüle edilmiştik (yönlendirilmiştik).
Bu reklamın yayınlandığı 1970’li yıllarda Türkiye’deki toplam araç sayısı yaklaşık 400-450 bin adet civarında olduğunu ve bu rakamın yalnızca 130-135 bin adedini binek araçlar oluşturduğunu kayıtlarda rastlamaktayız. Türk otomotiv sanayi o yıllarda genellikle batının gözden çıkardığı modellerini ithal ederek filizlenmeye çalıştığı bilinmektedir. Tabii hepimizin bildiği yerli binek araçlarda yeni yeni imal edilmeye başlanmış, bu süreçte yerli kamyonet ve kamyon imal edebilen 4 adet ticari araç firması tüm imkânlarını zorlayarak o günün şartlarında talebi karşılamaya çalıştıkları da bir olgudur.
Otomotiv sanayi denilince sade Türk insanının akılına binek arabalar ve temelini bunların oluşturduğu çeşitli varyasyonları, modelleri (Hatcback, Station vagon v.b.) gelmektedir. Kanaatimce bu tanımlamada bilerek veya bilmeyerek Türk otomotiv sanayinde çalışanlarının ve/veya medyanın taraflı yönlendirmeleri de etkin olmuştur. Bu yanlış tanımlamaya tıpkı yıllar önce bilgisayar denilince aklılarda; bir Amerikan markasının (IBM) özdeşleşmiş olması örneği gösterilebilir.
2012 yılında ülkemizdeki toplam araç sayısı 16 milyon adedi aşmasına ve bunun yaklaşık olarak yarısının binek araçların oluşturduğu düşünüldüğünde; ne yazık ki günümüzde binek araç ve ticari araç imal eden OSD’ye kayıtlı 13 firmamız bulunmaktadır. Bu firmalarımızın çoğu lisanslı üretim yapmaktadır. Ar-Ge teşvikleri ve bilişim olanaklarının geçmişe nazaran çok fazla olmasına rağmen bugüne kadar hala sıfırdan dizayn edilerek “trafiğe çıkmış” yük veya yolcu taşıyan yerli bir ticari araç kabinimiz maalesef ortaya konulamamıştır.
Önümüze 2023 yılı için bir hedef olarak konulan yerli bir binek araç yapmak için önce herhangi bir yük veya yolcu taşıyan ticari aracı tamamıyla Türk orijinli yapılması gerekiyor. Kanaatimce bunun için tüm yerli ticari araç firmalarımızın, yerli binek aracımızı oluşturacak alt yapıyı; devletin, üniversitelerimizin ve dünyaca güçlü danışmanlık firmalarının maddi ve/veya manevi destekleri ile hazırlamaları birinci koşuldur.
Yazımızın konusuna dönersek; yerli üretim bir ticari araç almak isteyen vatandaşımızın bir araçta aradığı öncelikli özellikleri:
Aracın sağlamlığı, performansı ve yakıt sarfiyatı,
Servis ve yedek parçada gerek fiyat ve gerekse Türkiye’nin her noktasında bulunabilmesi,
Müşteri memnuniyetinin gerçekleştirilmesi yani tüketicinin aldığı araç firmasının kendisinin arkasında durduğunu hissettirmesi,
Aracın ikinci el tabir ettiğimiz piyasada en azından 1 yıl içinde prim yapabilmesi,
Aracın ikinci el piyasada prim yapmasa bile kısa sürede bir başka tüketiciye kolaylıkla satılabilmesi,
Aracın ilk satış fiyatının tüketiciye uygun olabilmesi ve
Tüketici/kullanıcıların birbirlerini bilinçli veya bilinçsiz olarak yönlendirmeleri olarak sıralayabiliriz.
Ayrıca, araç tasarımlarında baştan aşağı yaşanan transformasyon (değişim) süreci, ithal araçların bolluğu ve içinde bulunduğumuz iletişim çağında dünyadaki araç imalatçılarının gelecek modellerinin (çevreci, yeşil araç konsepti) daha prototip aşamasında hemen duyulması sonucu tüketicinin araç satınalma zamanını ertelemesi ile ticari araç piyasa rekabetini çok daha çetin duruma getirmiştir.
Buna karşılık Otomotiv sektöründe yer alan yerli ticari araç imalatçısı firmalarımız;
Aracı oluşturan başta motor, şanzıman ve aktarma organları olmak üzere aracın önemli komponentlerinin ithal olması dolayısıyla maliyetlerin yükselmesi,
Dünya’daki ekonomik konjoktürel etkiler ve belirsizlik ortamı,
Yeşil araç konseptine doğru tasarım çalışmalarının başlaması ve bu nedenle mevcut araç modellerini geliştirmeyi veya konvansiyonel özelliklere haiz yeni bir model çıkarmayı ağırdan almaları, sonucu gibi temel nedenlerle bir yük taşıyan ticari araç tüketicisi/kullanıcısının tercihleri önceden kestirilebilir olmuştur.
Bu çerçevede, “yük veya yolcu taşıyan yerli bir ticari araç” almak isteyen bir tüketici/kullanıcının zihni, uzun bir süredir reklâmlarla olmasa bile adeta “şartlı bir refleks” olarak yönlendirilmiştir. Bu bağlamda tüketici/kullanıcı genellikle;
Şehirlerarası yolcu taşıyan otobüs, uzun yol kamyonu veya çekici alacaksa dünyaca ünlü firma markasının Türkiye’de üretilen aracına,
En fazla 8 kişi oturarak yolcu taşıyan (M1 sınıfı) veya hafriyat aracı alacaksa, ülkemizin güçlü holdinglerinden birinin olduğu firma markası aracına,
Bölgelere göre farklılık göstermekle birlikte 8 kişi’den fazla yolcu taşıyan (M2 sınıfı) araç veya savunma-güvenlik amaçlı bir araç almak isterse; hafriyat aracı yapan ülkemizin güçlü holdinglerinden birinin diğer firmasının aracına,
Orta sınıf kamyon (N2 sınıfı) ve/veya kamyonet (N1 sınıfı) veya şehiriçi küçük otobüs (M2) alacaksak ise diğer firma marka araçlarına gitmektedir.
Hatta bu yönlendirme o kadar etkili olmuştur ki bundan sadece 6-7 yıl önce bazı yerli firmalarımız çekici pazarında pay kapabilmek için alternatif modeller imal etmek istemişler, pilot parti araç imal ederek tüketicinin beğenisine sunmuşlar ama pazardan geri bildirimi aldıkları tüketiciden gelen tepkiler üzerine, alternatif geliştirdikleri söz konusu modellerinin imalatından vazgeçmişlerdir.
Sonuç olarak; içinde bulunduğumuz dönemde yük ve yolcu taşıyan yerli araç imalatçılarımız, raylı sistemlerin tüm şehirlerimize yayılmaya başlaması ilave olarak hava taşımacılığında artan imkânları da dikkate alarak Pazardaki durumlarını yeniden gözden geçirmelidir.
Farklı modelleri çıkarmak yerine tüketici/kullanıcı tarafından manipüle edildikleri araç segmentine yoğunlaşmalıdırlar. Çünkü tüm ticari araç segmentine veya manipüle edildikleri segmentten başka diğer ticari araç sınıflarından pay almak isteyen ve köklü bir geçmişi olan firmalarımız bile pazar paylarını artıramadıkları gibi ya imalatlarını bırakmışlar ya da pazardaki imajları zedelenmiştir. Yerli imalatçılarımız ancak bu şekilde firma verimliliğini en üst noktalara taşıyabilecekler ve varlıklarını sürdürebileceklerdir.
Ertan Döner
Makine Mühendisi
E-Mail: ertandoner@yahoo.com