Önümüze konulan 2023 hedefinde yerli bir araba markası meydana getirebilmemiz için kanaatimce çok özenle ve dikkatle hazırlanmış, sektörün özel ve devlet ilgilileri ile akademik çevrelerce tartışılarak olgulaştırılan salt binek aracı (eğer binek araç yapılması hedeflenmiş ise) imal edilebilmesini içeren kısa, orta ve uzun vadeli bir “otomobil endüstrisi modeline” ile bu parelelde düşünülerek uygulanacak “eylem planlarına” ihtiyacımız vardır. Bu hedefe ulaşmak için elimizdeki otomotiv sektöründeki edinimlerimiz düşünüldüğünde, konuya bardağın boş tarafından bakıldığında:
- Globalleşen ve rekabetin kızıştığı dünyamızda konvansiyonel bir araç düşünüldüğünde; bu aracın en azından ana komponentlerinin (motor, şanzıman, v.b.) artık milli markalarla değil, uluslararası tanınmış markalarla yapmanın kaçınılmazlığı ve bu nedenle kaçınılmaz olarak ithal girdilerinin araç maliyetini artıracak olması,
- Dünyaca tanınmış otomobil firmaların tarihsel gelişim süreçlerinde yaşamış oldukları dizayn, imalat ve marka tanınması süreçlerinin ülkemiz otomobil firmalarında yaşanmamış olması nedeniyle oluşabilecek muhtemel imalat, dizayn, ar-ge, pazarlama, marka tanıtımı ve olası sorunlarını giderme hususlarındaki tecrübe eksikliği,
- 2023 hedefi yaklaşık olarak 2.000.000 adet/yıl öngörüsünden hareketle; yerli marka bir binek araç için yapılacak yatırımın en az 450.000 adet/yıl kapasitesi gerekliliği ve yapılacak bu yatırımın geri dönüşümün süresinin pratik olarak gerçekleşmesi veya bu hedeflerden sapma olabileceği düşünüldüğünde oluşacak maliyetleri karşılayabilme riski,
- Otomobil ithalatını kısmak için çeşitli mali tedbirlere karşın ülkemiz iç pazarında satılan binek araçlarının hala %75’lerin üzerinde ithal olduğu düşünüldüğünde; yerli imalat yapan otomobil modellerinin Türk tüketicisinin beklentilerine tam olarak cevap verememesi ve gelişmiş ülkelerin yaptığı araçlara duyulan ilginin artarak devam etmesi (Sektörde, Türk malı imajının hala kırılamamış olması),
- Dünya’da sayılı binek araç firmalarının kalması ve artan rekabet nedeniyle yepyeni bir markayı ülkemiz ve dünya pazarlarına tanıtmanın zorluğu ve bunun getirebileceği sıkıntılara belli bir süre (en az 5 yıl) dayanabilme maliyeti (ilave istihdam, PR, benchmarking, pazarlama ağı kurulması, dağıtım noktaları, satış sonrası ve müşteri memnuniyeti hizmetleri, v.b.),
- Milletimizin genel bir alışkanlığı olan ve diğer sektörlerde olduğu gibi makro seviyede otomotiv sektörü, mikro seviyede yerli marka bir binek araç imalatı ile ilgili de önümüzdeki yıllar için kısa, orta, uzun vadeli planların/stratejilerinin yapılmaması veya bunların devlet politikası olarak şekillenememesi, (Kervan yolda düzülür anlayışı)
- Yerli marka bir araç yapılacaksa bunun ne kadarının devlet ne kadarının özel sektör veya ne kadarının birlikte yapılacağının tam olarak saptanmaması, ilaveten bu vizyonu içeren bir yol haritasının ortaya çıkmaması (Özellikle devlet sektöründe; Salt finansal destek/teşviklerini vererek bu işin yapılamayacağının bilincinin maalesef oluşmamış olması),
- Otomotiv yan sanayilerimizin haklı olarak yaşamlarını sürdürebilmesi için hala ana sanayilere sıkı sıkıya bağlı imalat yapmaları, pazar kaybetme endişeleri ve tamamen kendi imalatlarından farklı yeni bir araç için yatırım ile beraber bunun getireceği istihdam konularında çekingen davranmaları (Yan sanayimizin olaya proaktif yaklaşmaması),
- Artan dünya nüfusu, hızla değişen teknolojiler ve çevre duyarlılığı karşısında hangi segmentte yerli marka bir binek araç yapılması konusunda maalesef özel/devlet sektörce temel dataların ortaya tam olarak konulamaması (konuya tam anlamıyla odaklanılmamış olması ve ilgili taraflarca bunu zamana yayarak kamuoyuna unutturulmaya çalışılması, amiyane tabir ile top çevirme veya topu taca atmak),
- Otomotiv firmalarımızda özellikle üst yönetimlerin daha önce sadece lisansör firmaların liderliği sayesinde imalat yaptıkları için dizaynı kendilerine ait yepyeni bir araba projesini başaramama korkusunu üzerlerinden atamamış, insanımıza ve/veya bilgi birikimimizi küçümsemiş olmaları nedeniyle konuya isteksiz davranmaları sonucu sanayici/ girişimci(leri)mizi farklı yönlendirmeleri, (Mevcut modelleri baz alarak yeni model yapma alışkanlığı veya “Maceraya gerek yok, huzurumuzu ve rahatımızı bozmayalım” söylemleri)
- Sanayimizin ileri gelenlerinin yaptıkları açıklamalara bakıldığında; yeni bir marka araç yapabilmek için özel sektörce güçlü bir irade henüz ortaya konulamamış olması, olaya inanmamak ve işin rantabl olmadığı konusunda görüş birliği içinde olunması (“Bu konu ile boşuna vakit harcamayalım”mesajları),
- Girişimcilerimizin, olası hükümet değişikliklerinde; gelecek hükemet(ler)in bu konuda kararlı olup olamayacağını bilinememesi dolayısıyla işlerin yarıda kalacağı algısının veya korkusunun yatırımcıların zihninde yer etmesi (Bu “hevesin” gelip geçeceğinin düşünülmesi), gibi temel gerekçeler olarak sıralayabiliriz.
Konuya bardağın dolu tarafından bakarsak;
- Sektörde görece daha seçkin kaliteli bir eğitim almış yetişmiş ve yetişmekte olan beyaz&mavi yakalılarımızın bulunması,
- Otomotiv’e giren genç kuşağın kendisine olan özgüveni, yeniliklere açık olması, bir iş verildiğinde bunu sorgulaması/araştırması, herhangi bir sorun karşısında çekinmemeleri/yılgınlığa düşmemeleri, statükocu düzenleri değiştirmek istemeleri (X,Y kuşağı gibi yalnızca düzene ayak uydurmakla yetinmemeleri),
- Sektör çalışanlarının bilgisayarlara olan yatkınlığı dolayısıyla cad&cam ağırlıklı çalışmalar başta olmak üzere takdir edilebilecek seviyede öğrenme, dizayn, uygulama yeteneği, kısacası bilgisayar okuma-yazma düzeyinin bu sektörde çalışanlarında oldukça iyi bir seviyede olması,
- Yaklaşık 50 yıldır oluşmuş bir araç imalatı yapabilme (manufacturing) ve kısmen de olsa bir araç dizaynında elde edinilmiş bilgi birikimi,
- Tam anlamıyla markalaşmamış olsa dahi herhangi bir ürünün (aksam&sistem) ülkemizde yapılabilirliği yetisi ve iç/dış pazarlara satılabilmesi veya satılabileceğinin ön görebilme kabiliyeti,
- Ülkemiz insanında var olan girişimcilik ruhu ile beraber görece daha iyi pazarlık ve satış yapabilme gücü (Herhangi bir ürünün (aksam&sistem) dünya’nın her noktasında alabilme-satabilme yeteneğinin bulunması yani bir ürünü çok makul fiyatlara getirebilmesi),
- Dünya ile entegrasyonumuzun iyi olması, yabancı firmalarla kurulmuş/kurulmakta olan yeni iş birliktelikler (joint-venture), hatta o firmaların satın alınması dolayısıyla kazanılan bilgi birikimi ve uluslararası fuarlara sıkça katılınması nedeniyle diğer milletlerin hangi seviyelerde, ne çeşitte ve teknolojik olarak neler yapabileceklerinin daha iyi bilinmesi. Bu yüzden de herhangi bir aksam&sistem için alternatif aranması konusunda zaman kaybedilmeyecek olması (Yabancı ülke ürünü diye peşinen kabullenilmemesi),
- Devlet kademelerinde; otomotiv özel sektörünün son 20 yıldır daha iyi algılanması sonucu devlet nezdinde özel sektöre güvenilmesi ve takdir edilmesi (sadece montaj firmaları olarak bakılmamaya başlanması), olarak sıralanabilir.
Burada, sizleri çeşitli istatistiklerle, göstergelerle ve rakamlarla boğmak istemem.Dolayısıyla yalnızca tek bir grafikle yetineceğim.
Aşağıdaki grafikte Uluslararası Otomotiv Sanayicileri Birliği (OICA) verilerine göre dünyadaki binek araç satışları, 2008’de başlayan ve etkileri halen devam eden global krizine rağmen 2009 yılından beri artan bir ivme ile 2012 yılında yaklaşık 61 milyon adede ulaşmıştır. Önümüzdeki yıllarda, ülkemiz ve özellikle hızla refah seviyesini yükselten Çin, bazı Asya ülkeleri ve zamanla Ortadoğu ülkeleri ile Afrika Kıtası’ndaki ülkelerin de bu yükseliş trendine katılarak binek araç satışlarının yükseleceğini ön görmek herhalde yanlış olmaz.
IV. ve son bölüm: Yerli marka binek araç yapılması için öneriler. Kalın sağlıcakla.
Ertan Döner
Makine Mühendisi
E-Mail: ertandoner@yahoo.com